PWE
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

PWE

Türkiyenin en kaliteli ve en iyi RPG'sine hoşgeldiniz. Sevdiğiniz karakterin kariyerini yönetmenin keyfini çıkarın.
 
AnasayfaGiriş yapKayıt Ol

 

 Bölüm 2; Retaliation

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Klaus Meine
Emekli
Emekli
Klaus Meine


Mesaj Sayısı : 2545
REP Puanı : 34
Kayıt tarihi : 02/02/12
Yaş : 26

Bölüm 2; Retaliation Empty
MesajKonu: Bölüm 2; Retaliation   Bölüm 2; Retaliation EmptySalı 04 Ekim 2016, 19:00

“Jonathan Good, sen bir boka yaramayan, serseri pisliğin tekisin! “

Kalkan el Good’un yüzüne indi ve sonra yere kendisini bıraktığında da ardı ardına tekmeler onu karşıladı. Seneler boyunca zorla da olsa babam dediği insan, yine onun canına kast ediyordu. Kolunda büyük bir acı hissetti, ama alışkın olduğu için hiçbir şey yapmamaya devam etti.

“SEN ADAM OLMAYACAKSIN! YALNIZ ÖLECEKSİN !”

   Anne dediği kadın bile bir şey yapmıyor, uzaktan ellerini göğsünün üstünde kavuşturmuş, yılan gibi gözleriyle onu izliyordu. Good’un gözleri bir an onunkiyle birleşti, son defa merhamet dileyen biri gibi.
“Tamam dur artık.”

Adam kıpkırmızı gözleriyle kadına döndü.
“Merhamet mi ediyorsun bu piçe?”

“Tabiki hayır. Ama yeter.”

Adam bir süre düşündü.

“Peki. Siktir git odana.”

Burnundan akan kanı silmeden direk odasına yürüdü Good ve kapıyı öyle sert çarptı ki menteşeleri yerinden oynadı. Kendini yere bıraktı ve odasının duvarlarına baktı. Bir sürü güreşçi posteri, birkaç DVD… Hayata bağlayan son şey. Duvardaki birinin posterine takılı kaldı gözü ve Dünya onun için durdu.
Saatler geçti.

İçeriden sesler duydu Good ve kendine geldi. Bağırışmalar ve bir şeyin kırılma sesi.
Ayağa kalkıp kapıyı açtı, sonra da baktı. İki adam, annesinin etrafına toplanmış ve onu yerden yere çalıp gülüşüyorlar. Birisi kemerini çözüp pantolonunu yere indirirken Good kapıyı kapattı ve içeriye girdi tekrar. Gördüğü şeyin ne olduğunu bilecek kadar büyüktü. İçinden gelen bir dürtüyle yatağının altına girdi ve gözlerini kapattı… İçeriden gelen sesleri duymamaya çalıştı.

“VE JONATHAN GOOD, YENİ PWE CHAMPION!”

“Ben dünyanın en iyisiyim !”

“John, seni çok seviyorum.”

Son sözü duyunca gözlerini açtı. Hayatı boyunca kimse ona sevdiğini söylememişti. Ne ailesi, ne de başka biri. Kapıyı açıp çıktığında gördüğü manzara onu şoke etmişti. Annesi büyük bir kan göletinin içinde cansız şekilde yatıyordu. Gözleri ardına kadar açık ve elleri sanki bir şeyi itmek istermiş gibi yukarıya doğru duruyordu. John üzerine eğilince kadının gözleri onunki ile buluştu. Sonra da kanlı ellerinden birini onun sırtına koyarak kendine çekti.


“Özür dilerim.”
Diye fısıldadıktan sonra başı diğer tarafa düştü ve son nefesini verdi.

İçinde bir an fırtınalar patladı John’un. Yukarıdan gelen sesleri duyunca kendi iradesi haricinde hareket etmeye başladı. Artık bedenin yaptıklarını içeriden izleyen bir ruhtu sadece. Mutfaktan en büyük usta bıçağını eline aldı ve merdivenleri parmakları üzerinde çıkmaya başladı. Yukarıdan sonra da bağırışmaları duydu.
“Mücehverler benim demiştim Michael.”

“Hayır, paralar senin olacaktı.”

“Benimle alay mı ediyorsun?”

“OROSPU ÇOCUĞU!”
Bir el silah sesi geldi. Merdivenin başına çıktığında babasını arkası dönük gördü. Elindeki silahtan sıcak dumanlar çıkıyordu. Bir anda baba dediği adamın üstüne atladı ve bıçağı defalarca saplamaya başladı. Her saplayışında kanlar fışkırsa da rahatsız olmadı ve devam etti. Ona vurduğu, sevmediği her gün için bir bıçak darbesi. Sonunda da boğazını kesti ve aynı anda da bıçağı elinden düşürdü. Gözlerinden yaş akmaya başladı. Bir süre de öyle oturdu. Polis sirenlerini duyunca kendine geldi. Artık bir suçluydu. Cinayet işlemişti. Kafası sanki başka biriymiş gibi çalışıyordu o anda. Jonathan Good, biraz önce ölmüştü içinde. Odasına geçti ve bıçağı çekerek kolunda büyük bir yara açtı. Yaradan damlayan kanı yatağının üstüne serpiştirdi. Sonra da odasını dağıtmaya başladı. Tüm posterleri, DVD’leri, oyuncaklarını, her şeyi yere attı. Ancak tam birini yere atıyordu ki, kıyamadı. Gözünün kilitlenip kaldığı o posteri duvardan söktü, katladı ve cebine koydu. Sonra da sırt çantasına birkaç parça eşyasını attı. Arka kapıdan hızla çıktı ve sık çalılıkların arasında uzaklaşmaya başladı. Arkasını dönüp son bir kere baktı o lanet eve. Kurtulmuştu.

----------------------------------------------
 
 
YARIM SAAT SONRA

İçeriyi olay yeri inceleme ekipleri kaplamıştı. Ciddi Suçlar dedektifi Dave Reyes Boyd da içerideydi. Ülkenin en tanınmış dedektifini böyle basit bir olay için çağırdıklarına kızıyordu. İçinden “Şimdi Alicia Richards ile takılıyor olabilirdim.” Diye geçirmesine rağmen, profesyonel olduğunu düşünüp işine yoğunlaşmaya karar verdi.

“Elimizde ne var?” 

Cesedin başına eğilmiş olan bir memur kalktı.
“3 ceset, efendim. Biri kadın. Tecavüz edilmiş. Laboratuvara döndüğümüzde sperm testi yaparım. Ölüm sebebi boyun kırılması. Boyundaki ve üst göğüsteki morluklardan anlaşılıyor ki iç kanama da var. Üçüncü ve beşinci 
kaburgalar kırılmış. Çok kötü dövülmüş kısaca.”

“Teşekkür ederim, Nathan. Ölüm saati?”

“Vücut ısısından daha yeni olduğu anlaşılıyor. En fazla bir saat.”


Reyes düşündü bir süre.

“Komşulardan bir şey çıktı mı? İlk gelen görevli kim?”

“İlk gelen Memur Jackson. Merdivenlerin başında duruyor. Bir arabayı etraftan bilgi almak için yolladık.”


“Tamam Nathan, sağol. Otopsi sonuçlarını yollarsın.”

“Peki Reyes.”

Reyes yürüdü ve görevlilerin arasından geçerek Memur Jackson’u buldu.

“Dave Reyes Boyd, Ciddi Suçlar. Cinayet bölgesine ilk gelen görevli senmişsin?”

“Evet efendim.”

“Dikkate değer bir şey varmı?”

“Yukarıda aileden olmayan birinin cesedi var. Baba çok kötü durumda. Yaklaşık 50 bıçak darbesi var, sayamadığım kadar çok. Diğerini tek kurşunla öldürmüşler. Silah babanın çıktı. Bir de oğlan varmış evde.”

“O nerede?”

“Yok. Odası çok kötü dağınık ve kan izleri var. Sanırım onun.”

Reyes sıkıntıyla ofladı. Memur Jackson dikkatlice baktı onun suratına.

“Bir şey duyan eden yok mu?”

“Soruşturuyorlar efendim.”

“Şu odaya bakabilirmiyim?”

“Tabii.”

Reyes Jackson’u beklemeden yürüdü ve odaya girdi. Oda virane durumdaydı. Bir çocuğun en sevdiği şeyleri yerlere saçılmış görünce içi kırıldı Reyes’in. Yetimhanede büyümüştü, ve kimsesi de yoktu. Onun hiç benim diyebileceği bir oyuncağı yoktu. Duvardaki yarısı yırtılmış The Rock posterine baktı.
“The Rock mu? Sanırım güreş seven bir çocuktu.”

“Reyes !”

Arkasını döndü ve departman komiseri Samantha Massey’i gördü. Sarışın, yumuşak bir yüzlü   ama aynı anda da çok sert birine benzeyen, garip bir çehre.

“Buyrun efendim.”
“Seninle küçük bir şey konuşmak istiyorum.”

Reyes göz ucuyla olay yeri ekiplerine işaret etti.

“Odadan dışarı çıkın.”

Bir şey demeden çıktılar.

“Kafanda neden senin gibi büyük davalara atanan bir dedektifi küçük bir cinayet vakasına atadığımı soran bir ses olabilir. Cevaplamak istedim sadece.”

Massey odada yürüdü ve yerdeki oyuncaklardan birini aldı. Bir Scott Steiner figürüydü. Reyes’e uzattı. Reyes alıp kendine çekti ve Massey’e bakmaya devam etti.

“Bu çocuğu tanıyorum. Jonathan Good.”

“Tanıyor musunuz?”

“Evet…”

Massey derin bir nefes aldı.

“Kızım onu çok severdi. Bizim evimize gidip gelmişti birkaç kere. Daha çocukken bile beraber oynarlardı. Büyüdüğünde bana bahsetmişti ancak ailesinin neler yaptığından. Tehdit ettim, içeriye attım, ama her seferinde o orospu çocuğu bir şekilde çıktı. Hiç üzülmedim bile öldüğüne. İlk defa, bir cinayet işlendiğine sevindim.”
Sonra da dışarıya bakmaya başladı.

“Beraber güreş müsabakalarına giderlerdi. Benim Lydia’mın yüzünün üstünde büyük bir leke olduğu için ve hasta olduğu için kimse sevmezdi onu. Tek arkadaşı Jonathan’dı.”

Reyes içinden gelen bir dürtü ile elini kendi astı olan Massey’in omzuna koydu.

                                                                        “Üzgünüm, Massey.”

İlk defa kendisine soyadıyla hitap etmesine rağmen Massey Reyes’e kızmadı ve başını kaldırıp Reyes’in gözlerinin içine baktı.

“Reyes. Bu çocuğu kim öldürdüyse bulacaksın. Benim meleğim onun sayesinde kanserden kurtuldu. Birine mutluluk vermiş bu insanı kim öldürdü ise bana getireceksin ve… onu ellerimle cezalandıracağım. ”
----------------------------------------------
 
 
“Kalk evlat, sabah oldu. Evden mi kaçtın?”

Gözlerini açar açmaz gelen yoğun güneş ışığı onu rahatsız etmişti. Good uyandı ve etrafına baktı. Nerede olduğunu, kim olduğunu unutmuştu bile. Etrafına baktı. Bir spor salonunun önünde uyuklarken kendisini uyandıran adama baktı. Kızıla kaçan saçları ve arkadaşça bir yüzü vardı. Adam ona bakıp gülümsedi.
“Dağıtmışsın kendini, hadi kalk ayağa.”

Good ayağa kalktı sonunda ve adama baktı.

“Of… Elini yüzünü yıkayalım, gel.”

Çantasından bir şişe su çıkardı ve Jonathan’ın ellerine döktü. O da bunu kullanarak ellerini yüzüne sürerek temizledi. Sonra da etrafına bakarak, kendisinin olduğu tahmin ettiği bir çanta buldu ve çantasından çıkardığı bir tişörtle göz göze geldi. Üzerinde bir güreş şirketinin markası vardı ve aklına güreş sever bir kişiliği oynamak geldi. O tişörtleyüzünü sildi. Sonra da tekrar baktı adamın yüzüne. İlk defa konuştu.

“Kimsin sen?”

“Adım Conor, eğer bunu soruyorsan.”

“Bana neden yardım ediyorsun?”


“Uzun hikaye. Boşver.”

Jonathan bir süre düşündü.

“Biraz paran var mı?”

Conor dik dik baktı.

“Neden?”

Köşeye sıkışmıştı Jonathan. Hiçbir şey hatırlamadığını belli etmemesi gerektiğini hissetti bir an için.

“Evden atıldım da… zor durumdayım.”

Conor elini cebine soktu. Belki de son parasıdır diye düşündü Jonathan. İçinden gelen bir hareketle Conor’un elini tuttu.


“Şimdi ne var?”

“Yanlış anladın… Parayı kazanabileceğim bir şekilde istiyorum. Yani… sana bir iyilik yapabilirim.”
Conor şen bir kahkaha attı.

“Demek öyle! Pekala, o halde içeriye gel. Bir sparring partnera ihtiyacım var.”

“Bir ne?”

“Antrenman partneri. Gel sen benimle.”

Conor’u izleyerek içeriye girdi. İçeride sanki bir tapınağa girmiş gibi bir hissiyata kapıldı. İnsanın vücudunu baştan yaptığı bir yere girmişti. Erken saat olmasına rağmen etrafında çalışan ve terleyen onca insan varken kendini  kötü hissetti. Conor girişteki bayanla konuşuyordu. Cebinden çıkardığı birkaç banknotu ona uzattı.

“İşte burada, salonun aylık parası. Başka bir şey var mı, tatlım?”
Kız gülümsedi.
“Hayır, Conor.”

Sonra da Jonathan’a baktı.

“Siz?”

Conor araya girdi.

“O benimle. Gel bakalım.”

Jonathan tekrar peşine takıldı Conor’un. Birkaç yerden geçtikten sonra altıgen bir kafesin önüne geldiler. Conor cebinden bir anahtar çıkarıp kilidini açtı kafesin. Sonra da içeriye girip çantasını yere attı ve içinden birkaç şey çıkardı. Jonathan bir göz attığında iki kuka, başlık gibi şeyleri gördü. Conor çantasıyla uğraşırken Jonathan’a döndü ve ;

“Giyecek rahat bir şeyin yok mu? Kot pantolonla antrenman yapmayı düşünmüyorsundur umarım?”

Jonathan başıyla onayladı ve çantasından birkaç parça kıyafetini çıkardı. Tişörtlerin arasından bir tanesini seçti, düz siyah olanı. Altı için de geniş bir basketçi şortu çıkardı. Üstünü değişip geldiğinde Conor’u çok değişik bir halde gördü. Göğsünü kaplayan büyük bir dövme ve kaslı, sıkı bir vücut. Tellerin arasından Jonathan’a eğildi ve gelmesi için işaret yaptı. Jonathan geldiğinde kendisinin harbiden çok zayıf olduğunu farketti. Conor kukaları onun eline geçirdi, kafasına bir başlık taktı ve ayağa kalkıp baktı.

“Şimdi senden yapmanı istediğim birkaç şey var. Daha önce hiç dövüştün mü?”

“Hayır.”

“Çok basit. Ellerinden birini ileriye iteceksin ve ben ona vuracağım. Ellerin acımaz, merak etme. Kukalar onlar için. Ben sana işaret verdiğimde başla. Kendin belirle hangisini ileriye iteceğini.”

Jonathan sağ elini ileriye doğru itti. Conor da öyle sert bir yumruk salladı ki Jonathan savruldu. Ama belli etmeyerek devam etti. Conor’un çok hızlı çalışmasına hayran kalmıştı. Resmen makineli tüfek gibi birbiri ardına darbeleri indiriyordu. Bir süre geçtikten sonra Conor durmasını işaret etti.
“Şimdi bir Takedown dene bana.”

“Ne deneyeyim?”

“Ah, unutmuşum. Beni kısaca yere düşürmeye çalış.”

Jonathan garip garip baktı ve ileriye atılarak Conor’un beline yapışıp onu düşürmeye çalıştı, ama Conor sağ eliyle Jonathan’ın kolunu yakalayıp geriye itti ve Jonathan’ın kafasını bacakları arasına aldı.

“Kalk, bir kere daha.”

Tekrar aynısı oldu. Jonathan sinirlenmeye başlamıştı. Conor’a doğru bir kere daha atıldı, bu sefer bacaklarına Conor bir hareket yapamadan yapıştı ve onu yere düşürüp üstüne çıkmayı başardı. Conor şaşırmış bir şekilde yerde yatarken Jonathan üstünden kalktı ve kenara oturdu.

“Vay canına. Beklemiyordum. İyi bir takedown. Aslında çok iyi bir MMA dövüşçüsü olabilirsin.”

“Ben daha çok PW seviyorum. Var mı tanıdığın birileri yapan?”
Conor sırıttı.

“Pekala. Olabilir, düşünmem gerekiyor. Sonny, buraya gelir misin?”

Sonny dediği adam geldi ve onların yanına oturdu. Conor’a baktı.

“Ne oldu, adamım?”

“Şununla bir dövüşür müsün?”

“Tabii.”
Sonny ayağa kalktı ve eldivenlerini ellerine geçirdi. Conor da kendininkileri çıkarıp Jonathan’a verdi. Jonathan daha bir şey diyemeden Sonny saldırıp kafese yasladı onu ve yumruklarla yere düşürmeye başladı. Bir süre dayak yiyen Jonathan daha önceden yediği dayakları hatırladı…
Aniden ayağa kalktı ve aynı Conor’a yaptığı hareketi yaparak Sonny’i yere düşürdü, sonra da üstüne çıkıp bombalamaya başladı. Sağdan soldan sürekli vuruyordu ki Conor araya girip ayırdı ve Jonathan’a baktı.

“Oğlum… ne yaptın sen? ”

Sonny de ayağa kalktı ve Jonathan içinden geldiği gibi davranmaya devam ederek ona bir sarıldı. Sonny de gülümsedi.

“İyi yakaladın beni, tebrik ederim.”

“Bu arkadaşımız PW’ciymiş.”

Sonny şen bir kahkaha savurdu.

“Bunu niye söyledin şimdi?”

“Çok sevdiğini söyledi. Belki sen bir şeyler yapabilirsin ?”

Sonny düşündü bir süre ve Jonathan’a döndü.

“Peki dostum. Sen… her kimsen. Küçük bir şov yönetiyorum. Burada değil ancak, Vegas’ta. Oraya gelirsin, ve sana bir şeyler ayarlarız. Büyük hiçbir şey bekleme. Kendini önce kanıtlaman lazım, bu da yerleri silmek, sosisli satmak anlamına geliyor. Bunları kaldırabilirim dersen, sağına soluna bakarız.”

“Bu ne demek oluyor?”

“Yani güreşebilir misin diye. Vücudunun sınırlarını zorlarız.”

“Ben hazırım. Bana bir şans verin.”

Sonny ve Conor aynı anda Jonathan’ın yüzüne baktı.

“Hala adını söylemedin.”

Bir süre düşündü.

“Dean.”

“Dean Ambrose.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Texas Rattlesnake
Main Eventer
Main Eventer
Texas Rattlesnake


Mesaj Sayısı : 657
REP Puanı : 29
Kayıt tarihi : 14/03/16

Bölüm 2; Retaliation Empty
MesajKonu: Geri: Bölüm 2; Retaliation   Bölüm 2; Retaliation EmptyÇarş. 05 Ekim 2016, 20:38

Conor babaağ geri dön
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
The Charismatic Enigma
Süper Moderatör
Süper Moderatör
The Charismatic Enigma


Mesaj Sayısı : 4851
REP Puanı : 28
Kayıt tarihi : 24/01/16
Yaş : 24
Nerden : Antalya

Bölüm 2; Retaliation Empty
MesajKonu: Geri: Bölüm 2; Retaliation   Bölüm 2; Retaliation EmptyÇarş. 05 Ekim 2016, 21:19

Güzel olmuş Emircan, eline sağlık. İnsanın aklına Conor return yapar mı sorusu geliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Klaus Meine
Emekli
Emekli
Klaus Meine


Mesaj Sayısı : 2545
REP Puanı : 34
Kayıt tarihi : 02/02/12
Yaş : 26

Bölüm 2; Retaliation Empty
MesajKonu: Geri: Bölüm 2; Retaliation   Bölüm 2; Retaliation EmptyÇarş. 05 Ekim 2016, 22:15

Lan anca mı yorum yapmak aklınıza geldi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bölüm 2; Retaliation
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
PWE  :: Arşiv :: PWE Behind The Ropes-
Buraya geçin: